Sislerin hiç dağılmadığı İngiltere’nin karanlık topraklarında, 1575 yılında, William adında sıradan bir adam, kaderin acımasız oyunuyla karşı karşıya kaldı. William, küçük bir köyde eşi Twyla ile birlikte huzurlu bir yaşam sürerken, bir gün bu huzurun yerini karanlık ve korku alacaktı. Cadı avlarının doruğa ulaştığı bu dönemde, köy halkı arasında yayılan paranoya ve şüphe, masumları bile hedef alır hale gelmişti. Twyla, köydeki diğer kadınlardan farklıydı; güzelliği ve bilgeliğiyle dikkat çekerken, bu özellikleri ona hayranlık kadar düşmanlık da kazandırmıştı. Bir gece, köyün ileri gelenleri Twyla’yı cadılıkla suçladıklarında, William’ın dünyası bir anda karardı. William, sevdiği kadını kurtarmak için her şeyi göze aldı ve adaletin peşine düştü. Ancak bu süreç, sadece köyün karanlık sırlarıyla yüzleşmek değil, aynı zamanda William’ın kendi içsel karanlığıyla da mücadele etmesini gerektirecekti. Gerçek cadıyı bulmak için çıktığı bu tehlikeli yolda, William, hayatındaki en korkunç anlarla yüzleşecek, karısının masumiyetini kanıtlamak için her türlü tehlikeyi göze alacaktı. Bu süreç, William’ın hem köydeki karanlık güçlerle hem de kendi ruhunun derinliklerinde saklı korkularla mücadele etmesini gerektirecekti.