Karanlık günlerin hüküm sürdüğü 13. yüzyıl Anadolu’sında, Moğol akınları ve iç çatışmalar halkı derin bir korkunun içine itmiştir. Bu zorlu ortamda, Rumi adında bir bilge, cesur bir kararla yeni bir yolculuğa çıkmayı hedefler. Doğduğu toprakları ardında bırakarak batıya yönelen bu Sufi şair, sadece fiziksel bir keşif yapmanın ötesine geçerek, ruhunun derinliklerine inme arayışındadır. Rumi’nin kalbinde taşıdığı sevgi ve merhamet, tanıştığı insanlarla kurduğu bağlar sayesinde derinleşir. Onun zamansız sözleri, korkuların hâkim olduğu bu dönemde, insanlara akıl ve şefkatle teselli sunarak, toplumun yeniden birleşmesine olanak tanır. Rumi’nin bu yolculuğu, sadece bireysel bir deneyim değil, aynı zamanda insanlığın yeniden doğuşunun habercisidir.