Julian’ın hayatı, unutulmuş bir romanın tozlu sayfaları gibiydi, açılmayı ve yeniden keşfedilmeyi bekleyen bir hikaye. Her gün, monotonluğun karanlık gölgesi altında sıkışıp kalan bir video oyun tasarımcısı olarak varlığını sürdürüyordu. Ancak, bu yüzeydeki sessizlik, aslında iç dünyasındaki karmaşık düşüncelerin yalnızca bir yansımasıydı. Zihninde gizlenmiş olan sırlar, onu adeta kendi iç labirentinde kaybolmuş bir yolcu haline getirmişti. Ve tam da bu labirentin en karanlık köşesinde, Diana’nın varlığı belirdi. Diana ile tanışması, Julian’ın hayatında beklenmedik bir değişim başlattı. Ancak, bu değişim, onu kendi iç dünyasının derinliklerine doğru bir yolculuğa sürükledi. Geçmişin karanlık koridorlarında ilerlerken, Julian, sevgi ve acı arasındaki ince çizgiyi keşfetmek için kendi iç okyanusunun dalgalarında yüzmeye başladı.