Huzurun kaybolduğu, karanlık bir dünyanın ortasında, doğaüstü varlıkların korkutucu gölgeleri her yeri kuşatmıştı. İnsanoğlu, acımasız bir cezalandırma döngüsünün içine itilmiş, her gün yeni kayıplarla yüzleşmek zorundaydı. Karanlık güçler, yalnızca bireylerin hayatını değil, aynı zamanda toplumun temel yapısını da tehdit ediyordu. Korku ve çaresizlik içinde yaşamaya çalışan insanlar, yer yüzünün cehenneme dönüştüğünü hissediyordu. Fakat bu kaos ortamında, ilahi adaleti savunan radikal bir dini grup belirdi. Bu grup, kendi inançlarını yaymak ve güç kazanmak amacıyla karmaşık durumu lehlerine çevirmek için çeşitli yollar arıyordu. İnsanların korkularını kullanarak, toplumsal bir bölünme yaratmayı başardılar. Zamanla, insanların en derin korkularını sömüren bu grup, toplumun her kesiminde etkisini artırdı. Amaçları, kendi çıkarları doğrultusunda bir güç oluşturmak ve düşmanlarını yok etmekti. İnsanlar, kendi içlerindeki çatışmalarla yüzleşmek zorunda kalmıştı; korku mu, inanç mı daha güçlüydü? Sonuç olarak, tüm bu karmaşa içinde insanlar kendi kaderlerini belirlemek için mücadele etmeye karar verdiler.