1970’lerin kavurucu yaz günlerinde, İspanya’nın sanatla dolup taşan bir köyünde hayat, beklenmedik bir dönemece girer. Yetenekli şef Fernando, Fransa’nın en seçkin restoranlarında kariyer yapmanın getirdiği prestij ve başarıya sahip olsa da, ruhundaki keşif arzusu onu yeni bir maceraya atılmaya teşvik eder. Kardeşi Alberto ile birlikte, ünlü sanatçı Salvador Dali’nin eserlerinin doğduğu Cadaques köyüne gitmeye karar verir. Bu yolculuk, Fernando’nun hayatında bir dönüm noktası olacağından habersizdir. Dali ile karşılaşması, yalnızca ikili arasında güçlü bir dostluğun filizlenmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda Fernando’nun mutfak anlayışını da derinlemesine değiştirecektir. Dali’nin yaratıcılığı, Fernando’nun mutfağındaki her bir malzemeye yeni bir perspektif kazandırır; onun ilhamıyla, yemekler birer sanat eserine dönüşür. Bu süreç, Fernando’nun yemek yapma biçiminde devrim niteliğinde değişiklikler yaratırken, ona duygularını ve hayallerini tabaklarında ifade etme fırsatı sunar. Her tabak, artık sadece bir lezzet değil, aynı zamanda bir hikaye anlatır ve izleyicilerine duygusal bir deneyim yaşatır. Fernando, bu yolculukla birlikte sadece bir şef değil, bir sanatçı olarak kendisini yeniden tanımlar.