Wynne, hayatın en karanlık dönemlerinde kaybolmuş bir yolcu gibi hisseder kendisini, adeta bir labirentin içinde sonsuzca dolaşan bir gezgin gibi. Nişanlısının ani ölümü, genç kadını adeta bir kuyunun derinliklerine çekmiş ve onu çaresizlik denizinde boğulmuş gibi bırakmıştır. Acının karanlık tünellerinde sürünürken, iç dünyasında bir kasırga kopar ve umutsuzluğun sisli perdesi onu sarar. Her geçen gün, daha da derin bir uçuruma sürüklenirken, ruhu adeta bir hayaletin zincirleriyle bağlanmıştır. Stres ve endişe, onu adeta bir ruh hastalığının kollarına itmektedir, varlığını saran bir kabus gibi. Ancak bir gün, beklenmedik bir mesajla cep telefonu titrer. Rahatsız edici görüntüler, onun içindeki dehşeti daha da körükler, geleceğin belirsiz manzaralarını hayal meyal belirginleştirir. Bu kabus gibi vizyonlar, Wynne’in ruhunu sarmalarken, onu umutsuzluğun derin okyanusuna sürükler. Ancak belki de bu yolculuk, ona içindeki gücü yeniden keşfetme ve gerçek huzuru bulma fırsatı sunar. Belki de geçmişin acılarına veda edip, geleceğin parlak ufuklarına doğru yelken açmasına cesaret verir.