Fran’ın yaşadığı dünya, içsel bir boşluğun ve yalnızlığın gölgesinde kalmıştır; işte geçirdiği saatler ve evdeki uzun yalnız geceler, onun ruhunu tüketmektedir. Hayatının her anını, kendi ölüm senaryolarını tasarlayarak geçirir ve bu süreçte oluşturduğu kurguların ona renk kattığını düşünür. Ancak bir gün, sıradan bir iş günü olarak başlayan gün, her şeyin değişmesine neden olacak bir olayla kesilir. İş arkadaşlarından biri, Fran’a daha önce hiç yaşamadığı bir duyguyu hissettirir. Bu basit ama derin etkili hareket, Fran’ın hayatında önemli bir değişikliğin kapılarını açar. Aralarındaki ani kıvılcım, Fran’ın içsel dünyasında karmaşaya neden olur ve bu kişiyle olan ilişkisinde kendisini ve içsel savaşını yeniden gözden geçirmek zorunda kalır.