Brynn Adams, gördüğü efsanevi bir rüyanın etkisiyle uyanmıştı. Rüya, onu büyülü ve olağanüstü bir dünyaya götürmüştü. Yaratıcılığı ve yetenekleriyle çevresinde her zaman dikkat çeken Brynn, kendini çoğu zaman soyutlanmış ve yalnız hissettiği bir dünyada yaşamaktadır. İç dünyası renkli düşüncelerle ve özel yeteneklerle dolu olan Brynn, bu sebeple çevresi tarafından genellikle farklı biri olarak algılanır. Rüyalar, onun için hem bir kaçış hem de bir ilham kaynağıydı, çünkü her rüya yeni bir hikayenin kapılarını aralıyordu. Ancak, içinde bulunduğu yalnızlık duygusuna rağmen, umudunu hiçbir zaman kaybetmez ve huzuru her zaman büyüdüğü evin sıcak atmosferinde bulur. Her şey olağan seyrinde ilerlerken, bir gece Brynn’in hayatı, dünya dışından gelen ürpertici ve tamamen beklenmedik bir davetsiz misafirin tuhaf sesleriyle uyanmasıyla dramatik bir şekilde değişir. Bu beklenmedik olay, onun rüya dünyası ile gerçeklik arasındaki çizgiyi yeniden değerlendirmesine neden olurken, onu olağanüstü bir serüvenin içine çeker.