Tore, hayatının en kırık heykellerinin içinde kaybolurken, sevdiklerinin kaybının yarattığı boşlukla yüzleşir. Ruhu, kırık bir heykelin soğuk taşları arasında çaresizce dolanır, umutsuzluğun karanlık heykeltrası altında sıkışmıştır.
Erik’in belirivermesi, bu kırık heykelin içinde bir anıtın yükselişi gibi gelir Tore’a. Çiçeklerin zarafeti, onun ruhunda bir anlam olarak parlar, umut tohumları ekilir. Ancak bu umut, zamanla gerçeklerin acımasız döküntüleriyle karşılaşır ve sınanır.
Tore, içsel acısını unutmak için heykelimsi bir kaçış arayışına girişir. Partilerin çılgın ritmi, alkolün soğuk heykeli ve uyuşturucunun aldatıcı figürleri, onun ruhunu daha da dondurur, acısını daha da keskinleştirir. Ancak bu geçici kaçışlar, aslında onu daha derin bir heykelin içine çeker, umutsuzluğun karanlık taşlarının arasında kaybolmasına neden olur.