Stanislaviv’in tarihi, savaşın yıkımını ve insanlık dışı zulmü görmüş, ancak umut ve insanlık onurunun asla tükenmediğini gösteren dokunaklı bir öyküyle doludur. Şehirdeki Polonyalı, Ukraynalı ve Yahudi üç aile, savaş öncesi ve sonrasında büyük bir evde bir araya gelerek barışçıl günler yaşamışlardır. Ancak, bu mutlu günler, Sovyet ve Nazi işgalleriyle karanlık bir gölgeyle kaplanmıştır. Zulüm dalgası önce Polonyalı aileye, sonra da Yahudi aileye yönelmiştir. Komşular arasında derin bir ayrılık ve trajedi yaratan bu dehşet verici süreçte, umutsuzluk içinde bile insanlık ve iyilik parıldamıştır. Ukraynalı aile, cesurca hareket ederek komşularının çocuklarını kurtarmıştır. Bu kahramanlık hikayesi, insanlığın en karanlık anlarında bile umudun varlığını hatırlatmaktadır. Ölüm ve acıya rağmen, insanlık onurunun bir sembolü olarak unutulmaz bir eser olan Carol of the Bells ortaya çıkmıştır. Bu eser, müziğin, sanatın ve insan bağlarının gücünü hatırlatmaktadır.